Önümde duran şamfıstığı içleri bile benden daha ait bu mekâna. Etrafımda onlarca güzel giyinmiş kadın ve adam var. Topuklu ayakkabılarının yanında hafif çamurlu postallarım daha çok batıyor gözüme. Mojito’ya abanıyorum bende. Bir yudum mojito iki tane fıstık, iki yudum mojito bir tane fındık.Dık dık dık derken bir anda aklıma niyeyse Rene Descartes’in “Metod üzerine konuşma” kitabı geliyor.Aylarca kapağına bakmadan açtığım kitap…Çok korkuyordum Descartes’in biri “kalk gidelim” derken diğeri “bok yeme otur” diyen gözlerinden.O zamanlar, edebiyat fakültesi, bol çay ve bol sigara.Akşamları Taksim’e uzun yürüyüşler, sabaha yetiştirilmesi gereken işler yoksa muhakkak birkaç bira.Ama bir yandan da girilmesi gereken sınavlar ve bitirilmesi gereken bir okul var.Kitap okunacak seve seve, ister istemez o kapağa bakılacak.Şimdi önce açık seçik ve belirgin fikirler dışında hiçbir şeyi kabul etme, sonra her sorunu çözümü için gerekli parçalara ayır, devamında düşünceleri basitten karmaşığa doğru ayır, en sonunda da gözden kaçmış bir şey olup olmadığını sürekli kontrol et.Bu kadar basit işte, basit de benim anlamam niye o kadar uzun sürmüştü ki?Ben durgun zekalı biri miydim yoksa?İkinci tekrarında verdim ben o dersi, kitap ve kapağıyla geçen kabus dolu gecelerin ardından.En son elimde bira ve kitabımla bir masada oturduğumu hatırlıyorum, alt sınıflara anlatıyordum ballandıra ballandıra; “işte efendim Descartes şöyle büyük bir yöntem filozofudur yok kartezyen felsefe şudur budur”.Aradan yıllar geçti, şimdi iğreti postallarımla, elimde mojito oturuyorum hiç ait olmadığım bir restaurantın ortasında.Sakin ol, önce açık seçik belirgin fikirler dışında hiçbir şeyi kabul etme…Şamfısıtığı içlerinden başla bence…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder