Sinop'a uzaklığı bir saat olan Ayancık ilçesine geçtiğimiz yaz gitme fırsatı buldum. Adını hala koyamadığımız motorumuzla Karadeniz turu yaparken,ormanlar, keskin ve bitimsiz virajlar, dağlar aşarak Ayancık'a ulaştık.Yol virajlı, tek şerit üstelik hiçbir dalgınlığa müsade etmeyen darlığıyla da beni epey tedirgin ettiği için homur homur homurdanarak ne güzelim ağaçların, ne de görmeye alışık olmadığım denize dik uzanan dağların keyfini çıkarabildim. Sahil yolu yapım aşamasında olduğundan tozu dumana katarak, sallana sallana, kum, taş, çakıl, kavun artık ne taşıyorlarsa kamyonlarla birlikte neyseki Kuğuyalısı isimli pansyiyona kendimizi attık.
Pansiyon sahibi bir ağacı kesmemek için kendi evini bu ağacın etrafına kurmuştu. İçinden ağaç geçen evi ilk kez o zaman görmüştüm. Bu bildiğimiz ağaçevlere benzemeyen, dalları balkondan uzanan, kafasını çatıdan çıkaran bir ağaçtı. Nasıl bir sistem kurdu, işin mühendislik kısımları neydi bilmiyorum ama içinden ağaç geçen bir ev görmenin şaşkınlığıyla, hiç tanımadığım o adama sarılmak istemiştim. hani bazen insanın içinden geçerya 'şöyle denize nazır bir evim olsa' diye, işte o zaman öyle demiştim biraz bozarak bu dileği 'içinden ağaç geçen bir eve nazır evim olsa.'.
Daha bu güzelim şaşkınlığı atamadan üstümden, bir başka garip ağaçla karşılaşmam çok uzun zaman almadı. sahile inip havlularımızı serdik. o gün biraz dalgalı olan sulara bakmaktı benim bütün niyetim. oldum olası denizden kendime devşirebildiğim ancak izlemek olduğu için başka türlüsünü istememiştim. etrafa bakınırken bir çınar ağacının büyüklüğüne, yeşilliğine diktim gözlerimi. buraya kadar her şey normal değil mi? ama değil. çünkü bu ağaç onca büyüklüğüne rağmen, görkemine, inatçı yeşilliğine rağmen içinde kül taşıyan bir ağaçtı. geçtiğimiz kış yıldırım düşmüş bir çınar ağacı, gövdesinin ortasında koca bir yarıkla kendini büyütüyordu. ağacın içinde taşıdığı dirence, yaşamak için gösterdiği dirayete hayran olmamak mümkün değildi. o ağaç yaşıyor muydu bilmiyorum, zaten ölmüştü de göstermiyor muydu hiç bilmiyorum.
ama ben içinde kül taşıyan, yıldırım mağduru, inatçı bir çınar ağacına kollarım yettiğince sarıldım, onu biliyorum.
ölmekteyse bile hissetsin istemiştim, onu sevmiş olmamın sıcaklığını, çünkü ben hissetmiştim onun yangınını..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder